16 Kasım 2012 Cuma

Mardin Hakkında Bilgi.


Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır.
M.Ö.4500' den başlayarak klasik anlamda yerleşim, gören Mardin, Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı Dönemi'ne ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.

İklim olarak Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahiptir. Yazları çok sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur.

Mardin Evleri.

Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya denen bölgede, tarih boyunca halklar yerleşti. Birçok millet bu bölgeye geldi ve buradan göçüp gitti. Birbirlerine bulutlar gibi karıştı. Bilahare birbirlerinden ye­niden ayrıldı. Bu birleşme ve ayrılma uzun müddet sürdü. Mezopotamya gerçekten birçok milletin ve medeniyetin doğduğu, geliştiği ve birbirine karıştığı münbit bir alandır.

Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biridir. Harika bir doğa güzelliğine sahip, üzerine kurulduğu dağlardan aşağıya göz alabildiğine uzanan bağ ve bahçelerle bezenmiş, yemyeşil Mezopotamyaca sanki bekçilik etmektedir.

"MÖ.8000 yıllarında 30 ve 40 Kuzey enlemleri arasında bulunan ve Anadolu'dan İran'a doğru uzanan 1500 km. lik bir alanda hem tahıl yetiştiriliyor hem de hayvan sürüleri besleniyordu. Bu alanda yapılan kazı çalışmaları sırasında çıkan kemiklerden anlaşıldığına göre koyun ve keçi sürülerinin beslenmekte olduğu anlaşılmaktadır." Tarımın başlangıcını, ilk çiftçileri ve çobanları anlatan kitapların ortak sentezi bu olduğuna göre; Mardin de sözü edilen enlemler arasında bulunması itibariyle M.Ö.8000 yıl öncesine kadar giden bir yerleşik geçmişe sahiptir diyebiliriz.

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Gü­neydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. M.Ö.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin, Su-bari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.

Geçmişi tek karede dondurmayan, taş sokaklarında dolaşanlara geniş bir tarih yelpazesi sunan büyüleyici bir şehirdir.

Mardin adı hakkında pek çeşitli söylenceler vardır; J.A.Dupre've J.Von Hammer, Marde kelimesinin Savaşçı bir kavim olan Mardelerle ilgili olduğunu. Mardelerin İran Hükümdarlarından Arşedir(226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır. Şehir ve kavim isimleri arasındaki benzerlik, Mazıdağı yöresinde oturan Yezidilerin Şeytana tapmaları, eski bir İran ananesinin devamı olarak şerre kötülüğe ibadet eden Marde Merin bu bölgeye yerleştirildiklerinin delilidir. C.Ritter her ne kadar bu ifadeyi naklederse de bu ifadeye şüpheli bakar.
Çoğu kaynaklarda: Mardin"in gerçek adı"Merdin" diye geçer. Zira halkın çoğu da bugün böyle demektedir. Bu ad,"kaleler" anlamına gelir. Şehre bu adın verilmesinin nedeni de yakınında bir çok kalenin bulunmasıdır. Mardin kalesi olan, Kuşlar Yuvası, Kartal Kalesi veya Kartal Yuvası, Eskikale Köyünde bulunan Kal'at ül Mara Kalesi Deyrulzafaran Manastırının kuzey doğusundaki Arur Kalesi ve Erdemeşt Kalesi bu adın verilmesine etken olmuştur.

VII. Yüzyılda İmparator Maoricius( 1582-602) devri tarihini yazan Theophilaktos Simokattes'da ve Tarihçi Procopius, aynı devir Coğrafyacısı Georgius Cyprius da; Ermenice kaynaklarda Merdin, Süryanice kaynaklarında Merdo, Merdi Marda ve Mardin okunuşlarında rastlanıldığı, Süryani imla farklarının bu kelimenin belirli, belirsiz ve çoğul şekillerindeki ayrılıklarından doğduğu ifade edilmektedir.